
Evet, bir başka yazıyla karşınızdayım efenim
Öncelikle, “Yazı yazmak üzerine” başlıklı yazıma bir takım yamalar yapmak istiyorum. Bir önceki yazımdan edindiğim tecrübe ile, şöyle bir tez öne sürüyorum:
Öncelikle herkesin bildiği gibi, bir insanın kısa süreli hafızasında aynı anda tutabildiği (tabi cümle değil, farklı temalara ait nesnelere ait kelimeler olacak bunlar, çakallık yapmayın :D) kelime sayısı 5 ile 9 arasında değişir. Bu arada fazla tutabiliyor olmanız zeki olduğunuzu göstermez (genel anlamda zekayı ölçmekten bahsediyorum tabi, yoksa diğer alanlarda aynı yetilere sahip bireylerden daha fazla kelime aklında tutabilen tabi ki daha zeki olacaktır), örneğin ben unutkan bir varlık olduğum için az kelime tutabiliyorum aklımda. Çeşitli tekniklerle bu sayıyı arttırabilirsiniz, ki bu zeki olduğunuzu değil akıllı olduğunuzu göstermeye başlar. Neyse yine dallanıp budaklandırmadan devam ediyorum. Bu durumda yazıda bahsettiğim ve üzerinde yorum yaptığım temel kavramların, 4-5 taneden fazla olmaması gerekiyor (bahsetmeyi planladıktan sonra yazarken aklıma gelen alengirli şeyler için 2-3 kontenjan ayırmak mantıklı geldi). Bu şekilde daha az sıkıcı ve akılda iz bırakıcı yazılar yazılabileceğini düşünüyorum.
İkinci yapacağım yama ise, aslında pek de uygulamayacağım birşey, ancak yine de paylaşmak istiyorum. Yazdığım yazıların çalkantılı tartışma haline gelmesini engellemek için, konu boyunca kişisel görüşlerimle oluşturduğum ve ispatlamaya çalıştığım tezlere, başka bir takım (belki de o anda aklıma gelen) yeni tezlerin karışmaması gerekiyor, çünkü bir tezi ispatlamaya çalışırken ispatlanmamış başka bir tez öne sürmek ve onun üstünde fazla durmamak sıkıntılı bir durum. Tabi başta da dediğim gibi, kafama göre yazacağım çünkü yazılarımın daha çok beyin fırtınası şeklinde ilerlemesini istiyorum ve zaten ciddi bir planlama yapmadan çalakalem yazdığım için yazı ortasında aklıma on tane “Şundan da bahsetsem” diyeceğim şeyler geliyor.
Neyse sadede gelelim, saded bizi bekliyor bir süredir 😛
Kavramları açıklamadan önce, bu yazının bizi nereye götüreceğini anlatmak istiyorum. Yani bu yazının olayı ne?
Bir kavramı başka bir kavrama benzeterek açıklama yapmak, hayatımızın alışılageldik bir olayıdır. İnsan düşünüş sisteminin temel yapıtaşlarından biridir. Oysa pek çok insan bu konudaki literatürden pek haberdar değildir, düşük bir bilinç düzeyinde bu işi yapar. Eğer fikir üretmek istiyorsak, o zaman nasıl ürettiğimizi bilmeliyiz, yani önce kendimizi tanımalıyız. Bu yazım umarım az da olsa bu amaca hizmet eder.
Metafor, kısaca benzetim olarak tanımlanabilir. Tam bir çeviri ile (motamot :)) “taşıma” anlamına gelir. Söz konusu bir kavramımız olsun. Bu kavrama ait özelliklerden bahsetmek istiyoruz, ve başka, daha iyi bilinen bir kavramın özellikleri bu kavrama benziyor (tabi aslında daha iyi biliniyor olmak zorunda değil, bahsedilmek istenen özelliği daha iyi anlatan bir kavram olduğundan da olabilir). Biz de anlatımımızı zenginleştirmek için diğer kavramı söz konusu kavramın yerine kullanıyoruz. Örneğin “Benim kafa da odun ya” cümlesinde kişi, odunun yalın ve işe yaramaz özelliğini direk belirtmek yerine, kafasını oduna benzeterek dolaylı bir şekilde belirtmiştir. Odun burada metafordur.
Tabi kafanızı oduna benzeterek fazla bir üretimde bulunamazsınız. Ancak, örneğin insan beynini dosya sistemine benzetebilirsiniz (söz konusu benzetimde mantık aramayın, yalan yanlışla dolu olacak). İnsan beynini “Dosya sistemi” metaforu yardımıyla inceleyeceğiniz zaman, iki türe ayrılabilecek bulgularınız olur elinizde; teorik ve ampirik bulgular. Teorik bulgular şunlar olabilir; farklı türdeki zeka birimlerine ait farklı bölümlerin beyinde bulunduğunu düşünürsünüz klasöre benzeterek. Bu durumda yeni bir kavram oluşturmuş olursunuz, “beynin çeşitli işleyişlere ait bölümleri” şeklinde. Algılar ile ilgili kısım ayrı yerde, dil ile ilgili kısım ayrı yerde falan. Bu kavramı oluşturmuş olmanız teorik bulguya ulaştığınız anlamına gelir. Bu bölümlerin içinde de çeşitli metotların (çalıştırılabilir dosyalar) ve bilgilerin (veri dosyaları) varolduğunu varsayarsınız, vesaire. Şimdi de ampirik kısma gelelim. Mantıken atıf verilmeyen bölümlerin, metotların ve bilgilerin unutulacağını öne sürebilirsiniz (silinmiş dosyadan hareketle). Rüya sırasında tüm o gün öğrenilen şeylerin yapılandırıldığını biliyorsanız, ertesi gün uyanıldığında vücudun kendini toparlamasından itibaren en verimli öğrenim saatlerine girildiğini tahmin edebilirsiniz(defragdan hareketle).
Gördüğünüz gibi yaptığımız benzetim hem yeni tezler ileri sürmemizi sağladı, hem de yaptığımız benzetim sayesinde artık yeni öğrendiğimiz şeyler havada asılı kalacağına, “dosya sistemi” kavramının ve alt kavramlarının yaptığı atıflarla pekişti ve hatırlanabilir hale geldi.
Şimdi gelelim konu hakkındaki tartışmalara… Sanırım birçoğunuz okurken bu soruyu sormuştur: “Ya kullandığımız metafor bazı özellikleri yanlış anlamamıza veya gözden kaçırmamıza neden olursa?”
Bu soru olabildiğince haklı, gerçekten böyle yan etkileri de var. Ancak yaşam tecrübesi herkese şunu gösterir: Eğer bir konuda seni çok hızlandıran aracı kullanmaktan kaçınırsan, hiç ilerleyemeyebilirsin de.
Bu her iki tarafı da tatmin edecek yol, konu ile ilgili birden fazla metaforun kullanılması veya metaforların devamlı değiştirilmesi şeklinde olabilir.
Yazım aslında yine epistemolojiye giriş etrafında dönen bir yazı. Yazıda yazan şeylerin yarısından çoğunu internetten arayarak bulabilirsiniz.
Benden bu kadar
Bu yazı toplamda 3872, bugün ise 0 kez görüntülenmiş
